|
| Trabzon Bölgesi'nin Fetih Aşama'ları Ve TORUM'un Fethi.. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
DeadNeverCry Administrator
Mesaj Sayısı : 892 Yaş : 36 Nerden : BuRsA Memleketim : Trabzon--Akçaabat--Satari.. İlgi Alanlarım : Fotomobil..trabzon ve spor.. :) Kayıt tarihi : 28/03/07
| Konu: Trabzon Bölgesi'nin Fetih Aşama'ları Ve TORUM'un Fethi.. Cuma Nis. 06, 2007 10:28 am | |
| TRABZON BÖLGESİNİN FETİH AŞAMALARI VE TORUL’UN FETHİ Mehmet BİLGİN Osmanlılar’ın uyguladıkları fetih yöntemlerine genel olarak bir göz attığımız zaman fethedilecek sınırdaş ülkenin ilk olarak vergiye bağlandığını ve bu yolla o ülke üzerinde bir çeşit hükümranlık tesis edilmiş olduğunu görürüz. İkinci aşamada ise yerli hanedan tasfiye edilmekte ve toprakların denetimi doğrudan ele geçirilmekteydi.
1456 yılında Safevi Şeyhi Cüneyd’in etrafına topladığı Türkmen müridleri ile birlikte batı yönünden gelerek Trabzon üzerine yürümesi üzerine Fatih, Amasya Valisi Hızır Paşa’ya harekete geçmesi emrini vermişti. Osmanlı kuvvetlerinin geldiğini duyan Şeyh Cüneyd ise Trabzon önlerinden Torul istikametine doğru çekilmişti. Bu olay nedeni ile Trabzon önlerine gelen Hızır Paşa, Trabzon Kralı Kalo Ioannes ( 14476-1458) ile yıllık 2000 altın vergi ödemesi şartı ile bir anlaşma imzaladı. Kalo Ioannes bu anlaşmayı onaylatmak üzere yeğeni David’i İstanbul’a gönderdiğinde Fatih, bu meblağı 3000 altına çıkartarak onaylamıştır. Trabzon Rum İmparatorluğu tarihi yazarı olan Fallmerayer kitabında, imparatorluk ailesi katibinin, Kalo Ioannes’in Fatih’in babası II. Murat’a yıllık 3000 altın vergiyi daha önce de ödediğini yazdığını, bunu okuyan Fatih’in, Hızır Paşa’nın koyduğu 2000 altınlık vergiyi 3000 altına bu nedenle yükseltiğini anlatır . Bu, Osmanlıların komşu olduktan sonra II.Murat döneminden itibaren Trabzon Rum Devleti’ni vergiye bağladığını göstermesi bakımından önemli bir kayıttır.
Anadolu’da en son fethedilen Rum toprağı olan Trabzon’un doğrudan Osmanlı denetimine girmesi ise Fatih’in 1461 yılında düzenlediği Anadolu seferinin sonlarında olmuştur. Bu seferde Sinop ve Koyulhisar’ın fethinden sonra donanma ile birlikte Trabzon’u kuşatan Fatih’in ordusu şehir ve Trabzon Krallığına bağlı topraklar üzerinde denetimi doğrudan ele geçirmişti.
Trabzon’un fethinin ikinci aşaması ile ilgili Osmanlı ve Rum kroniklerini izlersek şehrin fethini ve fetihten hemen sonra yapılan işleri şöyle özetleyebiliriz: Daha önce Sinop’tan hareket ederek Trabzon önlerinde demir atan Osmanlı donanması şehri kuşatmış fakat bu kuvvetlere karşı direnen Trabzon Rumları , Sadrazam Mahmut Paşa’nın beklenmedik bir şekilde şehrin güneyinden gelerek kuşatmaya katılması ile şaşırmışlardı. Mahmut Paşa Trabzon önlerine varır varmaz şehre elçi göndermiş ve teslim olmalarını istemişti.Direnmenin imkansızlığını anlayan Kral David Komnenos kendisine Rumeli’de verilecek timarlar karşılığı şehri teslim etmeye razı olmuştu. Fakat bunun için Fatih’in Trabzon önlerine gelmesi beklenmişti.
Fatih’in Mahmut Paşa’dan bir gün sonra gelerek şehrin yanında otağ kurmasından sonra Kral, aile efradı ve maiyeti ile birlikte huzuruna çıkıp, şehri ve bağlı bulunduğu toprakları teslim etti ve Fatih tarafından iltifat gördü. Mahmut Paşa’nın kuvvetlerinin şehre girerek emniyeti sağlamasından sonra Krallık ailesi , İmparatorluk yüksek memurları ve şehrin ileri gelen bazı aileleri ile birlikte gemilere bindirilerek İstanbul’a gönderildi .
Donanma Komutanı ve Gelibolu Sancakbeyi Kasım Bey, bu şekilde ele geçirilen Trabzon’un valiliğine atandı. Şehre kadı, dizdar tayin edildi ve kaleye muhafızlar yerleştirildi. Şehir ve civarından bin beşyüz kadar genç erkek ve kız seçilip bunlardan 800 kadar genç erkek Yeniçeri olmak üzere ayrıldı, kalanı da Fatih’in özel hizmetinde kullanılmak üzere İstanbul’a gönderildi. Trabzon topraklarında uygulanacak olan esaslar , alınacak cizye-i şer’i ve rüsûm-i örfi vergileri belirlenmesi için kanun hazırlandıktan sonra, Ortahisar’da bulunan ve Trabzon’un Katedral Manastırı olan Theotokos Chrysokephalos/Khrisokefal Manastırı (Altınbaş Kilisesi) camiye(Fatih Cami) çevrildi ve burada ilk cuma namazı kılındı. Şehirde bundan başka bazı küçük mescitler de açılmıştı.
Bundan bir kaç gün sonra Fatih, kuvvetleri ile birlikte batıya doğru sahil yolunu takip ederek şehirden ayrıldı ve Canik dağlarından aşarak Tokat’a ulaştı. Geçtiği bölgelerde bulunan kazaların kadılarına da yazarak Trabzon şehrinin içine yerleştirilmek üzere meslek sahibi, ahlaklı ve eğitimli müslüman ailelerinin seçilmesini istedi. Bu aileler, şehirden gönderilen hıristiyanların boş evlerine, gelmiş oldukları yerlere göre mahallelere bölünerek yerleştirildi .
Trabzon halkının önemli bir bölümü taşınabilir değerli eşyaları ile gemilere bindirilerek iskan edilmek üzere gemilerle İstanbul’a gönderildi. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Tapu Tahrir 210 numarada( BOATT 210 ) mevcut 1540 tarihli ve İstanbul’a ait bir Tapu Tahrir Defterinde İstanbul Rumları arasında “ Cema’at-ı Trabzonluyan “ başlığı altında toplam 279 hane kayıtlıdır. Bunların 55’i “Mahalle-i Aya Trabzon “ , 42’si “Mahalle-i Fenar-ı Trabzon” , 138’i “ Cema’at-i Balıkçıyan-i İstanbul” ,18’i “Cema’at-i Iğripçiyan” ,26’sı “Cema’at-ı Talyancıyan” (15) başlığı altında kaydedilmiştir. Ayrıca İstanbul Ermenileri arasında “Cema’at-i Ermeniyan-ı Trabzon” olarak 18 hane kayıtlıdır .
Değişik mahallelere yerleştirilmiş toplam 297 Trabzon menşeli hanenin varlığını tespit edebildiğimiz bu kayıtlardan hareket ederek Trabzon’dan gönderilen ailelerin Haliç kenarına yerleştirildiğini ve bir kısmının İstanbul’un balık ve deniz ürünleri ihtiyacını karşılamak ve kayıklarla nakliye işini görmekle görevlendirildiğini söyleyebiliriz. Zaten Trabzon’a ait Tapu Tahrir Defterleri’nde bazı rumların Trabzon-İstanbul arasında kayıklarla ulaşım ve haberleşmeyi sağlamakla görevlendirildiklerini ve bu nedenle bazı gümrük ve vergilerden muaf tutulduklarına işaret eden kayıtlar da bulunmaktadır.
Şehri muhafaza etmek ve çevrede bulunan kaleleri fethederek, bu kalelere yerleştirilmek üzere bir kısım kuvvetler Trabzon’da bırakılmıştı. Nitekim fethedilen bu kalelere daha sonra hisarerleri yerleştirildi. Sipahilerden bazılarına ve bölgede görevli olarak bırakılanlara da tımarlar verildi. Denetimi ele geçirilen toprakların, nüfus dahil vergilendirilebilecek kaynaklarının tespit ve kaydedilmesi demek olan tahrirler fethin son aşamasını teşkil ettikleri gibi, bu tahrirlerin kaydedildiği defterler de o bölgedeki Osmanlı yönetiminin temel araçlarından biri idi. Tahriri yapılan toprakların fethi tamamlanmış olduğu için bu topraklara ait en eski tahrir defterleri bize o bölgedeki Osmanlı yönetimi, bölgenin nüfus yapısı ve bölgenin vergilendirilebilir kaynakları hakkında bilgi verdiği gibi uygulanan fetih yöntemlerini izleyebilmemiz için de oldukça ayrıntılı bilgiler verir.
Bu çalışmamızda, Osmanlı devletinin Trabzon Sancağında uyguladığı ve yukarıda bazı kroniklerden aktardığımız bilgilerle ortaya koyduğumuz fetihin aşamalarından başka kroniklerde pek değinilmeyen ancak Tapu Tahrir Defterleri’nde yer alan bazı kayıtların değerlendirmesi yapılarak ortaya konulabilecek, fethin üçüncü aşamasını da açıklamaya çalışacağız. Bunun için Trabzon sancağına ait mevcut en eski Mufassal Tahrir Defteri Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Maliyeden Müdevver 828 (BOAMM828) numarada kayıtlı ve 1486 olarak tarihlenen ve yine aynı yerde Tapu Tahrir 52 (BOATT 52) numarada kayıtlı 1515-16 tarihli Trabzon Sancağı Mufassal Tapu Tahrir Defterleri’ndeki bazı kayıtlardan hareket edeceğiz.
Defterleri bu açıdan incelediğimiz zaman Osmanlılar’ın fetih öncesi bölgede yaşayan hıristiyan nüfustan, fetihten sonra askeri hizmetlerde yararlandığını görürüz. Defterlerdeki bilgilere göre bu yararlanma, timar vererek veya bazı muafiyetler tanıyarak bir yardımcı askeri sınıf olan Müsellem Ocaklarına kaydetme şeklindedir. Halil İnalcık, Anthony Bryer ve Heath Lowry kitaplarında Osmanlılar’ın fetihten sonra Trabzon’da timar vererek ya da müsellem olarak kaydettiği hıristiyanların Osmanlı’nın fethinden önce de askeri görevler üstlenmiş kimseler olduğunu belirtmektedirler. Bu açıklama Osmanlı’nın kılıç zoru ve katliamlarla bölge halkını sindirip müslümanlaştırdığı tezinin tarihi gerçeklerle uyuşmadığının bir göstergesidir.
BOAMM 828’in 695-711 sayfalarında 1486 tarihinde Müsellem Ocaklarına kaydedilen kişilerin ve yamaklarının bilgileri bulunmaktadır. Kayıtların ayrıntılarına baktığımızda burada kaydedilenlerin daha önce Defter-i Sultani’ de yer alan müsellemler olduğunu, bir kısmının da Sancak Beyi’nin mektubu ile müsellem yapıldığı ,Sancak Beyi’nin mektubu ile müsellem yazılanlardan bazılarının elinde Sultan’dan mektup bulunduğunu , Trabzon, Akçaabat, Maçka, Sürmene, Of, Rize, Atina /Pazar, Lazmağal nahiyelerinden toplam 284 müsellem ve 332 yamak kaydedildiğini görüyoruz. Bunlardan 13 tanesi Pazar bölgesine Gürcü saldırısı olduğu zaman, bölgedeki kalelerde hizmet ettiği için, iki tanesi timar sahibinin yerine gelerek hizmet edip savaştığı (gereği gibi yoldaşlık edüb baş kesmiş) için, bir tanesi de casus olarak hizmet verdiği( düşman tarafından haber bulup getirdiği) için Sancak Beyi’nin mektubu ile müsellem yapılmış, bazı vergi ve hizmetlerden muaf tutulmuşlardır .
Müsellem ve yamak yazılanların arasında yeni müslüman (nev müslüman) olarak kaydedilenler de vardır . Kayıtları bu açıdan gözden geçirdiğimizde Of Nahiyesi’nde 1 müsellem ve 2 yamağın, Rize’de 3 yamağın Pazar’da da 2 müsellem ve 2 yamağın Müslüman olduğunu görürüz . Rize’ye ait müsellem kayıtları arasında yamak Ahmet’in Hıristiyan olan kardeşinin müsellem , Pazar’daki Müsellem Yusuf’un Müslüman olan bekar iki oğlu İskender ve Mustafa’nın ise yamak olarak kaydedildiğini görürüz . Buradan da görev verilirken sadece ‘Askeri vasıfta olmak ve rıza ile hizmet etmek’ ilkesinin öne çıktığı, yardımcı askeri hizmetler için müsellem ya da yamak olarak kaydedilen kişinin mensup olduğu dinin önemi olmadığı açıkça görülmektedir.
Yerel nüfustan oluşan müsellem ve yamakların, bu görevleri ve görevlerinden dolayı sahip oldukları vergi muafiyetleri ve özel imtiyazlar sürekli değildi. Geri alınabilirdi. Nitekim BOAMM 828’den 29 yıl sonrasına ait BOATT 52’de bir çok müsellemin çeşitli yöneticiler tarafından imtiyazlarının geri alınıp, reaya durumuna düşürüldüğünü görüyoruz.BOATT 52 de yer alan Cema’at-i müselleman-i kadim ki raiyyet şodand Cema’at-i müselleman-i kadim ki bi mağrifet-i Şadi Beğ raiyyet şodand ,Cema’at-i müselleman-i kadim ki bi mağrifet-i Pervane Beğ raiyyet şodand , Cema’at-i Müselleman-i kadim ki haraç va’z olmuş şeklindeki kayıtlar Trabzon Sancağı’nın fethinden sonra müsellem yapılmış kadim (eski ) müsellemlerin daha sonra Pervane Bey, Şadi Bey ve ismi belirtilmeyen yöneticiler tarafından ‘raiyyet’ yapıldıklarını göstermektedir.
Aynı defterde yer alan “Cema’at-i müselleman-i cedid bi mağrifet-i Şadi Beğ raiyyet Şodand” ve” Cema’at-i müselleman-i cedid bi mağrifet-i Pervane Beğ raiyyet şodand” Cema’at-i müselleman-i cedid bi mağrifet-i Mehmet Beğ mektubu raiyyet şodand ) Cema’at-i müselleman-i cedid raiyyet şodand şeklindeki kayıtlar ise kadim(eski) müsellemlerden sonra cedid (yeni) müsellem yapılanların da Şadi Bey , Pervane Bey , Mehmet Bey ve ismi belirtilmeyen yöneticiler tarafından görev ve imtiyazlarının kaldırıp ‘raiyyet’ yapıldığına işaret etmektedir. Yine defterdeki “Cema’at-i müselleman-i cedid ber mevcub-i hükm-i ki raiyyet şodand” şeklindeki kayıt, mahkeme onayı ile “Cema’at-i müselleman ki raiyyet şodand” şeklindeki kayıt da doğrudan raiyyet sınıfına indirilen müsellemlerin varlığını ortaya koymaktadır.
Lowry, Trabzon’a bağlı Maçka Nahiyesi ile ilgili çalışmasında , 1486 tarihli defterde Maçka Vadisi’nde oturan 80 müsellem ve yamağın, 1515 tarihli defterdeki kayıtlarda 241’e ulaştığını , fetihten itibaren genellikle yerli halktan toplanmış olan müsellemlerden giderek daha fazla ve yaygın olarak yararlanıldığını belirtir.
Tapu Tahrir Defterleri’nde Trabzon’un yerlisi olan hıristiyanlardan askeri hizmetlerde sadece müsellem olarak yararlanılmadığını, onların timar sistemi içine de dahil edildiklerini görüyoruz. Fetihten önce bölgede bulunan eski savunma sistemine ait unsurların Osmanlı Timar sistemi içine alınarak değerlendirilmesi hususu daha önce Balkanlarda da görülebilen bir uygulama olduğu için, bu durumla Trabzon topraklarında da karşılaşmamız şaşırtıcı değildir.
| |
| | | DeadNeverCry Administrator
Mesaj Sayısı : 892 Yaş : 36 Nerden : BuRsA Memleketim : Trabzon--Akçaabat--Satari.. İlgi Alanlarım : Fotomobil..trabzon ve spor.. :) Kayıt tarihi : 28/03/07
| Konu: Geri: Trabzon Bölgesi'nin Fetih Aşama'ları Ve TORUM'un Fethi.. Cuma Nis. 06, 2007 10:29 am | |
| DEVAMI Timar verilen hıristiyanlar, sıradan raiyyet/köylü olmayan askeri sınıfın vecibelerini yerine getirebilecek kimselerdi. Bunların ya kendileri ya da babaları Trabzon Rum Devleti’nde askeri sınıfta hizmet vermiş kişilerdi .Özellikle 1515-16 tarihli TT 52’de fetihten önce Trabzon’da hüküm süren Kommenos Sülalesi’ne mensup iki kişiye ortak olarak verilmiş bir timara işaret eden “an tahvil-i Vasil Kominos ve Yani Kominos an ru’yan-i kariye-i Maçuka” şeklindeki kayıt düşüncemizin doğruluğunu göstermesi bakımından oldukça ilginçtir. Yine defterlerdeki bilgilere göre, yerli hıristiyanlara verilen timarların küçük ve müşterek tasarruf edilen timarlar olduğunu ,bir kısmının boş olan köyleri şenletmek amacıyla verildiğini ve daha sonraki yıllarda bu timarların müslüman sipahilere geçtiğini söyleyebiliriz.
Osmanlılar’ın bölgenin fethini tamamlamak amacıyla eski dönemde hizmet etmiş hıristiyan sipahilerden nasıl yararlandığını açıklamak istersek Trabzon sancağına ait Tapu Tahrir Defterleri’nde bu tür uygulamalara ait kayıtların da bulunduğunu görürüz. Kaynağımız olan 1486 tarihli BOAMM 828 fetihten 25 yıl sonrasına ait olduğu için fethi takip eden bir-iki nesillik dönem için bazı ipuçları içermekle beraber burada yer alan kayıtların tamamının değerlendirilmesi daha uzun süreli ve geniş kapsamlı bir çalışma ile mümkündür. Bu çalışmamızda sadece Torul bölgesinin kayıtlarını inceleyerek tüm Trabzon Sancağı’ndaki uygulamaya açıklık getirmeye çalışacağız.
Trabzon Sancağı’na ait defterler üzerinde çalışanların fark edeceği gibi Torul, Trabzon’un diğer bölgelerine göre özel bir durum arzetmektedir. Torul’u Trabzon’a bağlı diğer bölgelerden farklı kılan en önemli neden hiç şüphesiz fethi ile ilgilidir.
İbn Kemal, Solak-zâde ve Hoca Sadettin Efendi’nin Osmanlı kroniklerinde Torul’un 1479 yılında fethedildiği belirtilmektedir . Bu tarih, Trabzon’un fethinden 18 yıl sonrası , elimizdeki en eski tapu Tahrir Defteri olan BOAMM 828 ‘in ise 7 yıl öncesidir. Bu durum 1486 tarihli BOAMM 828’deki kayıtların konumuz bakımından önemini artırdığı gibi bu kayıtlardan ve diğer kaynaklarda yer alan bilgilerden hareketle Osmanlı kroniklerinde yer alan bilgileri de yeniden değerlendirmemize imkan tanımaktadır.
Solak-zâde ve Tacü’t-Tevarih’te ismi belirtilmeyen Torul Hakimi’nin Uzun Hasan’la ayakdaş olduğu belirtilerek Fatih’in gönderdiği Hükm-i hümayunla Rum Valisi olan büyük oğlu II. Bayezit’in harekete geçtiği, vezirleri Rakkas Sinan Bey serdarlığındaki kuvvetleri Torul üzerine gönderdiği anlatılır. Torul Beyi gelen kuvvetlerle baş edemeyeceğini anlayıp, Erzincan taraflarına kaçarak bölgeyi terk etmiş ve böylece Torul fethedilmişti. İbn Kemal ise biraz daha farklı anlatır: İran’dan gelen kervanların Torul bölgesinde soyulması üzerine Rum Valisi Bayezit’ın, babasına bölgedeki durumu bildirerek icazet aldıktan sonra, Hızır Paşa oğlu Mehmet Paşa serdarlığındaki kuvvetlerle Torul üzerine gittiğini, kaleyi kuşattığını ve civarda bulunan iki kale ile birlikte fethettiğini yazar. İbn Kemal’in bu kaydına rağmen Torul’un Rakkas Sinan Bey tarafından fethedildiği hususu daha yaygın bir kabul görür.
Konu Osmanlı kroniklerinde bu şekilde geçmesine rağmen Torul’un fethi tam açıklığa kavuşmuş değildir. Zira Tapu Tahrir Defterlerindeki bazı kayıtlar bize Torul için verilen fetih tarihini sorgulamamızı gerektirir. BOAMM 828’de Torul Nahiyesi başlığı altındaki kayıtları genel olarak değerlendirdiğimiz zaman Torul zaimi Yusuf ve Torul Seraskeri Sofyalı İsmail’in dışındaki 20 timarı Hıristiyan sipahilerin tasarruf etmekte olduklarını görürüz. 4 timar 2’şer sipahi tarafından ortak ,diğerleri birer sipahi tarafından olmak üzere toplam 24 sipahi tarafından tasarruf edilen Torul timarlarından 14 timarı tasarruf eden 16 Hıristiyan sipahinin ‘kadimden Torul kafirlerinden’ olduğu bunlardan 10 tanesinin geri gelip, af dileyerek Osmanlı’ya sığındıkları (İstimaletle geldikleri ) kaydedilmektedir.Çoğu az gelirleri olan küçük timarlardan 4 timar da hıristiyan sipahilere çevreden köylü toplayıp timara kaydetme görevi için ‘şenlendirmeğe mültezim’ olarak verilmiştir .Bütün bunlar bize BOAMM 828 tahririnin yapılmasından önce bölgede geniş boyutlu bir kargaşalıktan sonra ortalığın yatıştırıldığını ve düzenin yeniden kurulmaya bölgenin canlandırılmaya çalışıldığını düşündürmektedir. Torul’un fethinden 7 yıl sonrasına ait olan BOAMM 828’de toplam 207 kadar timardan 21’inin Torul’un eski beyleri( kadimden Torul kafirleri)’ne ait olması Osmanlıların bir huzursuzluk yaşanmış olan bölgeyi tıpkı Arnavutluk’ta yaşanan daha büyük boyutlardaki isyanları bastırmak için uygulanan metotlarla kontrol altına almaya çalıştığını gösterir. Olayları defterlerdeki kayıtlardan izlemeye çalıştığımız zaman Akçaabat Nahiyesi timarları arasında yer alan ve Sidiksa köyü ile Makruyalu da gelirleri bulunan Merne’ye ait timar kaydı bizim için aydınlatıcı olmaktadır.”Timar-i Merne nam zimmi ki Torul Kal’asını ol virmiş” şeklindeki kayıt Torul kalesinin, Osmanlı kuvvetlerine bizzat komutanı tarafından teslim edildiğini ve buna karşılık devletin hizmetine giren bu şahsa oldukça iyi gelirli bir timar verildiğini göstermektedir. Torul bölgesinde yaşanan olaylar hakkında bize fikir verebilecek başka kayıtlar da vardır. Bunlar Torul zeametine gelir olarak kaydedilmiş Karye-i Coloşana tabi’i Torul (7 Hane) , Karye-i Etre tabi’i Torul(8 Hane),Karye-i Gudune tabi’i Canca (1 Hane),Karye-i Harne tabii Torul(2 Hane) için yapılan “Mezkürler kadimden Torul kafirlerinden idi. Kavazid gelüb cebr ile sürüb alub gitmiş idi. Şimdikihalde istimaletle gelmişlerdir” şeklindeki açıklamalardır. Bu açıklamadan, Trabzon Krallığı döneminde Mesohaldiya’yı (Gümüşhane-Torul bölgesi) elinde bulunduran ve bazı fertleri Trabzon Krallığında önemli idari ve askeri görevleri elinde tutmuş bulunan ünlü Kabasites/Kavazit ailesine mensup birisinin Gümüşhane/Canca ve Torul bölgesine gelerek eskiden ailesinin hüküm sürdüğü bu topraklarda kendilerine bağlı olarak yaşayan köylüleri zorla buradan alıp gittiğini fakat daha sonra bunlardan bir kısmının geri dönüp af dileyerek Osmanlı’ya sığındığını anlıyoruz. İspanya Kralı’nın Timur’a elçi olarak gönderdiği Klavijo, 1404 yılının 27 Nisan’ında Trabzon’dan Erzincan’a olan seyahatini anlatırken, Trabzon’dan çıktıktan 2 gün sonra Zegan (Zigana olmalı) kalesine vardıklarını ve bu kalenin Kiril Kabasita namında bir Rum asilzadesinin adamlarının elinde olduğunu belirtir.Daha sonra yollarının üzerindeki Kavaka,Orila (Dorila/Torul) ve ismini belirtmediği bir diğer kalenin de Kabasita’ya ait olduğunu yazan Klavijo, Orila kalesinde oturan Kabasita’nın bölgeyi bu küçük kalelerle Türklerin saldırılarından koruduğunu, buna karşılık bölge halkının yanı sıra, buradan gelip geçen kervan ve yolculardan da vergi aldığını yazmaktadır Osmanlı kayıtları Kabasites/Kavazid ailesine mensup olanların sadece Torul bölgesinde değil sahil bölgelerinde de mülkleri olduğunu göstermektedir .Bunun nedeni ise Kabasites ailesi mensuplarının Trabzon Rum Krallığında bazı askeri ve idari görevleri ellerinde bulundurmuş olmalarıdır.Trabzon Rum Krallığına ait bilgiler John Kabasites’in 1439’da Grandük,George Kabasites’in 1451’de Protokatechetas (Trabzon sarayı tarihçisi Panaretos’un tarihinde bu ünvan Türkçe olarak Amyrtzantarios/Emircandar şeklinde kayıtlıdır) olduğunu gösterir .Ayrıca Safevi Şeyh’i Cüneyt Trabzon’a olan akını esnasında Akçabat-Kordile’deki savaşta Aleksandr Kabasites ve oğlunu öldürmüştü .Fetihten sonra sürgün edilenler arasında Trabzon Kralı ile birlikte bu aileye mensup Liyos Kavazid de bulunmaktaydı . Kavazid ailesinden bazıları fetihten sonra sürgün edilmiş , bir kısmı da Torul ve sahil bölgesinde kalmış ve mülklerini muhafaza etmişlerdir.Torul bölgesinde yaşayan Kabasitesler 1461’de Osmanlı hakimiyetini kabul edenler arasındaydılar. Defterlerde Kavazid’in Gümüşhane-Torul bölgesindeki köylüleri zorla alıp gittiği tarih konusunda her hangi bir açıklama bulunmuyor. Fakat bu kaydın işaret ettiği olayın, Osmanlı kroniklerinde bahsi geçen ve 1479’da Amasya’dan Torul bölgesine sevk edilen Osmanlı kuvvetleri ile kontrol altına alınan olaylarla aynı olduğunu söylemekte haklı olduğumuzu gösteren başka kayıtlar da vardır. 1479’daki bu olayla karıştırılabilecek bir başka olay, Uzun Hasan’ın hanımı ve Trabzon’lu bir prenses olan Thedora Kommen’ın (Despina Hatun) desteği ile Trabzon Kralı David Komnen’in bir yeğeninin Trabzon topraklarına 1472 yılında yapmış olduğu başarısız saldırıdır. Fetihten sonra Osmanlı’ya tabi olup Trabzon bölgesindeki topraklarını ellerinde bulunduran Trabzon Rum Krallığının askeri sınıfının eski mensuplarından bazıları da bu saldırıya destek vermişlerdi.Bu olay bertaraf edildikten sonra destek verenlerin mülklerine el konulmuş ve bu el koymaya sebep olarak defterlerde “hayin olmuştur” şeklinde açıklama yapılmıştır.
Defterlerde “ hayin olmuştur” şeklindeki açıklamaların 1472 yılında Uzun Hasan’ın da desteklediği saldırı esnasında yaşanan olaylara işaret ettiğini düşünmemizin nedeni ise BOAMM 828’in 380. sayfasında yer alan .”Mülk-i Kavazid ki hayin olub Uzun Hasan’a gitmiştir hariç ez defter.” şeklindeki kayıttır. Rize nahiyesine bağlı Çikara köyündeki bu mülkün sahibi de Kavazit/Kabasites ailesinin mensuplarından biri idi. Fakat Uzun Hasan 1473 yılında Otlukbeli savaşından sonra Azarbeycan taraflarına çekilip,1478 yılında Tebriz’de öldüğüne göre bu kayıt 1479 yılındaki olaydan farklı bir olaya 1472 yılındaki olaya işaret etmektedir. 1515-16 tarihli TT 52’de Torul’a bağlı Coloşana köyüne ait kayıtlar arasında Padişah emri ile el konulmuş , her birininin 50’şer akçelik gelirleri olan toplam 11 adet çayırlığın sahibi olarak zikredilen Kavazidoğlu ,Trabzon Rum Krallığı döneminde bölgenin hakimi olan ve o dönem Torul’un merkezi durumunda olan Coloşana köyünde önemli mülkleri bulunan Kavazid /Kabasites ailesinin mensubuydu. Mülklerine el konulmasının nedeni ise 1479 yılındaki olayda oynamış olduğu roldür. BOAMM 828’de Torul ile ilgili bazı kayıtlar “hariç ez defter” (56)kaydı ile verilmektedir. Kayıtlarda ‘der kenar’ olarak bulunan bu ifade söz konusu kaydın bu deftere kaynak olan bir önceki defterde olmadığına işaret etmektedir. Şu anda elimizde olmayan bu defterin tarihinin 1479’dan önce olduğu şüphesizdir. Ayrıca Torul bölgesinde ‘istimaletle gelip’ timara tasarruf eden ve Torul’un eski hıristiyanlarından olduğu belirtilen bazı sipahilerin daha önce Trabzon nahiyesinde de timarlarının bulunması Torul’un 1461 tarihinden itibaren Osmanlı hakimiyetinde olduğunu göstermektedir.Bütün bunların bir değerlendirmesi olarak Torul’un 1461’de Osmanlı idaresine geçtiğini ve gerek stratejik durumu, gerekse Uzun Hasan’ın Trabzon Rumları ile olan bağlarından dolayı yaşanan 1472 olayları ve 1479 tarihinde yaşanan olay nedeni ile bölgedeki Osmanlı idaresinin sarsıntılar geçirdiğini söyleyebiliriz. Osmanlıların, fethedilen toprakların önceki sipahileri, beyleri veya idarecilerinden bazılarını, yerli halkla olumlu diyalog kurmalarını ve bölgeyi savunmalarını sağlamaları için kendi sistemleri içine katarak yararlandıklarını biliyoruz. Bu da Osmanlı’nın uyguladığı bir diğer önemli fetih yöntemidir. Osmanlılar, Balkanlar’dan elde ettikleri tecrübelerden de yararlanarak bölgede meydana gelen kargaşalıkları bertaraf ettikten sonra buradaki yangını soğutma tedbirlerine devam etmiş,dağılan köyleri toparlamak ve bozulan üretim düzenini yeniden kurabilmek için burada eskiden beri söz sahibi olmuş olan hıristiyan sipahilerinden daha önce Osmanlı’ya karşı olan hareketlerin içinde bulunanlardan sığınıp af dileyenlere bile küçük timarlar vererek ve köyleri ‘şenlendirmeğe mültezim’ ederek bölgeyi tekrar canlandırmaya çalışmıştır.Böylece bölgedeki istikrarın temelini teşkil edecek yeterli tarımsal üretimi sağlayarak, tekrarlanma ihtimali söz konusu olan ayaklanmaların önüne geçmiştir. Osmanlı’nın fethedilen bölgenin denetimini ele geçirdikten sonra karşılaştığı direnişlere rağmen yaptığı bu uygulamalar hıristiyan halkın Osmanlı idaresini daha kolay benimsemesine vesile olmuştur. Ayrıca Defterlerdeki bilgilerin değerlendirmleri doğru bir şekilde yapıldığı zaman, Osmanlı’nın fetih üslubunun, kılıç zoru ile denetimi ele geçirilen ülkelerde olduğu gibi, halkın bir bölümünün katledilip, kalanların da din değiştirmeye zorlanması şeklinde olmadığı görülecektir. | |
| | | | Trabzon Bölgesi'nin Fetih Aşama'ları Ve TORUM'un Fethi.. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |