Bir gün önce, yağmur yüzünden Ardeşen’de kalmak zorunda kalmıştık. Oysa niyetimiz hava kararıncaya kadar, gidebileceğimiz kadar gitmekti. Ancak, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, Ardeşen çıkışında bizi durdurmuştu... O gece Öğretmenevi’nde kaldık.
Çantalarımdaki eşyalarımı yağmur yağacağını düşünerek, yeniden düzenliyorum. Eşyalarımı naylon torbalara dolduruyorum.
Sabah uyandığımızda ise, yağmur dinmiş gibiydi... Gibiydi diyorum çünkü, arasıra ince ince damlalar düşüyor... Kahvaltımızı yapıyoruz. O sabah Öğretmenevi’ne kahvaltıya bir milletvekili ve partili arkadaşları gelecekmiş. Masaları çevirmişler, müdür dahil, tüm personel onlara hazırlanıyorlar... Bu arada bizim gibi diğer konaklayanlar, kahvaltıyı biraz beklemek zorunda kalıyor...
Neyse Ardeşen’den sabah 09:10’da ayrılıyoruz. 10 dakika sonra Işıklı'ya geliyoruz. Bu arada yağmur hafif hafif çiseliyor. Km saatim hala çalışmıyor. Bu yüzden not almak için km’leri Necati Bey’e soruyorum. Işıklı'da soruyorum ‘Necati bey, kaçıncı km’deyiz?’... Necati Bey, ‘okuyamıyorum’ diyor, arkasından ekliyor ‘küçük yerleri yazma’...
İstanbula dönünce ilk işim güneşten, nemden etkilenmeyen kaliteli bir bisiklet computer’i almak olacak... İstanbul’a gider gitmez de öyle yapıyorum. Şu anda Sigma Sport BC 1600 kullanıyorum...
Fındıklı’ya geldiğimizde 20. km’deyiz. Saat 09:48... Fazla oyalanmadan devam ediyoruz. Yol dümdüz devam ediyor. Zaman zaman Karadeniz yol inşaatı ile karşılaşıyoruz. Buralarda ya servis yolundan, ya da trafiğe açılmayan yollardan devam ediyoruz.
10:55’de Artvin il sınırını belirleyen levhanın önünde resim çekiyoruz. 11:10’da da Arhavi’ye ulaşıyoruz. Yaptığımız km Necati bey’e göre 32,10 km... Artık sınıra pek bir şey kalmadı.
Daha önce de yazdığım gibi, Ardeşen Fındıklı, Arhavi, Türkiye’nin çok uzak köşelerinde olmalarına rağmen çok güzel şehirler... Bizim gibi emekliler için yaşamak için ideal yerler. Bir ADSL’i bilgisayar, bir de uydu anten tamam... Ancak kızımın eğitimi için İstanbul’dan şimdilik bir yere ayrılmamız mümkün değil...
Tekrar yollara düşüyoruz... Arhavi çıkışında yağmur öyle bir bastırıyor ki, adeta bardaktan boşalıyor. Kendimizi Arhavi Tüneli'ne atıyoruz. Üstümüzde yağmurluklarımız var. Tünelin içinde bekliyoruz ama, geçen otobüsler, TIR’lar suları toz halinde savuruyorlar. Göz gözü görmüyor... Bunları görüntülemek için fotoğraf çekmeye çalışıyorum.
Fotoğraf makinası da ıslandı. Küçük bir havlum var, siliyorum ama havlu da sırılsıklam oldu. Ben ‘Necati Bey’e ‘devam edeceğimi’ söylüyorum... ‘İleride bir yerde tekrar görüşürüz’ diyorum... Ve yağmurun içine dalıyorum...
Allahtan buralarda yol inşaatı bitmiş. Geniş yolda pedallara basıyorum. Sanki hortumla üstüme su sıkıyorlar. Fakat halimden hiç de şikayetçi değilim, hatta çocuk gibi sevinçliyim... Zaman zaman yanımdan geçen arabaların resimlerini çekerek, yağmurun şiddetini görüntülemeye çalışıyorum. Ama, ıslanan dijital makinamda artık çekilen resimleri göremiyorum...
Daha sonra televizyonda haberleri izlerken bu yağmurun, Rize ve çevresinde 7 kişinin ölümüne sebep olduğunu öğreniyorum...
Çok geçmeden Necati Bey de peşimden yetişiyor... Saat 13:12’de Hopa’ya geliyoruz. Ardeşen’den beri 44,74 km yol yapmışız. Makinam ıslandığı için Hopa’ya girişte ve Hopa’da resim çekemiyorum. Bu arada yağmur duruyor ve güneş açıyor. Sarp sınır kapısına ulaşmak için şimdi önümüzde sadece 19 km yol var. Önce Otogar’a gidiyoruz.
İstanbul otobüsü 12:00’de gitmiş. Ben İnebolu’ya gideceğim için Kastamonu arabasına bineceğim. Kastamonu arabası 22:00’de Rize’den kalkıyor.Rize’ye beni başka bir arabayla gönderecekler.. Bu arada hemen belirteyim, şimdiye kadar Metro Turizm'de bisikletle ilgili en ufak bir sorun yaşamadım...
Kararımızı veriyoruz... Necati bey, bir gece daha kalacak. Ben akşam otobüsüyle önce Rize, sonra Kastamonu’ya hareket edeceğim. Kastamonu’ndan sonra İnebolu’ya kadar 92 km’yi de bisikletle gideceğim...
Rize - Samsun turunu bir hafta sonraya bırakıyorum. Çünkü eşim, telefonda sürekli bizi buraya bırakıp gittin diye sitem edip duruyor... Bir hafta sonra tekrar Kastamonu’ndan Rize’ye gelip, Rize - Samsun arasını bisikletle geçmeyi planlıyorum... Aslında Hopa’dan Artvin’e de gitmek istiyoruz ama...
13:30’da Sarp’a doğru yola çıkıyoruz. Buralarda yol inşatı sona ermiş. Yol dümdüz... Trafik yok denecek kadar az. Gidiş yoluna tepelerden taş düştüğü için bazı kesimleri trafiğe kapatılmış... Diğer yoldan 20-25 km hızla Sarp’a ulaşıyoruz...
Sarp’a geldiğimizi TIR kuyruklarından anlıyoruz. Bu arada 10 kadar tünelden geçiyoruz. Bu tünellerin altısı sınırı geçmek için bekleyen TIR’lara sanki garaj görevi yapıyor.
Ve Sarp Hudut Kapısı önündeyiz. Saat 14:30... Bugün Ardeşen’den bu yana 63,70 km yol yapmışız... Türkiye’nin bir diğer ucunda olduğuma inanamıyorum. Necati Bey, ‘şu anda sınırdayım’ demek için evi arıyor. Dile kolay İstanbul’dan Sarp’a kadar olan Karadeniz Turunu bu geziyle tamamlamış oluyor...
Hemen Gümrük memurlarıyla görüşüyor. Vize istenmiyor. Pasaport varsa, Gürcistan tarafına geçilebilir. Ben süresi biten pasaportumun süresini uzattırmadığıma üzülüyorum. Necati bey de Hopa’da bir gece kalacağı için eşyalarını Öğretmenevi’nde bırakmıştı. O da pasaportunu Hopa’da bıraktığı için pişman oluyor...
Yarım saat kadar oyalandıktan sonra Hopa’ya doğru dönüşe geçiyoruz ve 40 dakika sonra tekrar Hopa’dayız... Ve 8 günde 568 km yol yaptıktan sonra Necati Bey’le vedalaşıyoruz. Ben otogara giderken Necati Bey de geceleyeceği Öğretmenevi’ne gidiyor.
Necati Bey, ertesi gün pasaportunu yanına alarak tekrar Sarp’a gidecek. Sınırı geçtikten sonra Batum’a kadar gidecek ve dönecek... Saat 12:00’de de İstanbul’a kalkacak otobüse yetişecek...
Karadeniz Turu... 8. gün : Ardeşen - Fındıklı - Arhavi - Hopa – Sarp (2 Ağustos 2005, Salı)
Ardeşen’den çıkış : 13:00
Sarp’a varış : 14:55
Yapılan km : 567,9 km
Turun 8. gününde yapılan toplam km : 485,16 Km