gidenlerin ardından
gitmek özgürlüğü, umudu, yeni bir hayatı ifade eder benim dünyamda. gidenin yeni bir hayatı olacaktır gittiği yerde, ve giderken sanki tüm korkularını, umutsuzluklarını, günahlarını, nefretlerini, özlemlerini soyunur; geride kalanların ruhuna çökecek kalın bir toz bulutu, bir tortu tabakası bırakır sanki..
ayrılığın hemen tüm acısını geride kalan çeker çünkü.. gidenleri uğurladıktan sonra eski hayatına dönmelidir artık, ancak bu hiç de kolay olmayacaktır, çünkü hayatına giren herkesle birlikte eski hayatından uzaklaşmıştır, giden herkes aynı zamanda kalanın hayatından bir parçayı da götürür yanında; ve o geri gelene kadar yeri dolmayacaktır o parçanın, işte geride kalan bunun acısını çeker, her gidenle birlikte bir parça daha kopar hayatından, ve parçalanma anında, sallanan eller, dolan gözlerde görülen o acının hemen sona ereceği düşünülür, oysa geride kalan artık eski insan değildir, ve o parçanın koptuğu yerde, bir burukluk, içten içe hissedilen bir acı sürecektir benliğinde..
aslında kimi zaman yeni bir hayata başlamak, o parçaların yerini doldurmaya çalışmaktan daha kolaydır, ancak insan hemen hiçbir zaman yeni bir hayata başlamak için gerekli cesareti bulamaz kendisinde. ezilen olmamak için ezen olmak gerekiyorsa, parçalanmamak için parçalayan olmak gerekir, giden hep o olursa kalanın acısını hiç çekmeyeceğini düşünür insan, ondan bundan topladığı kırık dökük hayat parçalarının kendisine yeteceğine inanır, bu yüzden özgürlük; geride kalanları hiç düşünmeden, asla arkasına dönüp bakmadan uzaklaşmak, o toz bulutunun kimlerin ruhuna çökeceğini umursamadan çekip gitmek, uzaklara -ama aslında kendi ruhuna- doğru sonsuza dek sürecek bir yolculuğa çıkmak yatar her insanın içinde bir yerlerde; kimi zaman kendisinin bile bakmaktan korktuğu bir yerlerdedir o dayanılmaz arzu, ama baktıkça içine derin bir umutla birlikte, bunun hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini bilmenin verdiği derin bir hüzün yerleşir insanın.. acıdır ama, bu şekilde bir hayat özlemi de bir yanılgıdan ibarettir aslında; çünkü kalmak hayata kök salmak, ona tutunmaktır, hiçbir yere tutunmayan insanı sevmez hayat, onun bir hayatı da olamayacaktır bunun için.. özgürlüğün bedeli ağır olur her zaman, insan hayatla barışık yaşamayı öğrenemezse hayat bunun bedelini ödetmeye çalışacaktır ona.. kalan insan hayata bağlı olandır, ya da hayatın ona biçtiği paye budur, gerçekte öyle olmasa bile.. ve işte bu yüzden parçalanmak ağır gelir ona, gidenlerin hayattan pay almayı kendileri kadar haketmediğini düşünür geride kalanlar, hele hele kendi hayatlarından.. "hayat paylaşmaktır" denir oysa, ama paylaşılan kendi hayatı olduğunda buna katlanamaz insan. gidenlerin hayatları çoğunlukla eskisi gibidir döndüklerinde, ya da yeni bir hayata başlayacaklardır artık, ama her başlangıç bir umuttur, umut ise yaşam iksiridir insanın. belki onlar da hissederler acısını ayrılığın, yanlarında getirdikleri parçaların gerçek sahiplerinde olmamasının verdiği burukluk onlarda da vardır, ancak bencil bir varlıktır insan, geride kalanın kendisi olmamasının verdiği gizli ve hastalıklı bir mutlulukla bunu fazla umursamaz gidenler, o parçayı görebilecekleri bir yerine koyarlar yüreklerinin, kendi 'geride kalmışlıkları'nın acısını bastırabilmenin bir yolu olarak görürler bunu belki de..
ama zamanla o parça o yürekte yer edinirse işte o zaman gerçekten ayrılığın acısını hissetmeye başlar insan, o parçayı tekrar sahibine vermenin imkansız olduğunu bilse de en azından yanında bulunduğu sürece eksikliğini hissetmeyeceği düşüncesiyle tekrar kavuşmak ister geride kalanlara, işte özlem denen şey belki de budur; parçaların birleşme çabasının oluşturduğu bir duygudur belki de özlem.. özlem yalnızca parça ile bütün arasındadır aslında, insan yalnızca parçayı içinde taşımanın acısını hisseder, bunun adına özlem der sonra da.. geride kalan gideni de özler elbet, ancak götürdüğü parçanın özlemi kendine, kendi benliğine, kendi hayatına olan özlemini ifade eder; ki bu daha yakıcıdır gidene olan özlemden..
ve,
ama az ama çok; kalmak da acı çekmektir, gitmek de aslında, tıpkı yaşamak gibi..