DeadNeverCry Administrator
Mesaj Sayısı : 892 Yaş : 36 Nerden : BuRsA Memleketim : Trabzon--Akçaabat--Satari.. İlgi Alanlarım : Fotomobil..trabzon ve spor.. :) Kayıt tarihi : 28/03/07
| Konu: ErdaL Bayrakoğlu.. Perş. Nis. 12, 2007 11:43 am | |
| Erdal Bayrakoğlu yürekler sesleniyor Artık her yanda Zifona rüzgarı esiyor Kaybettiği değerlerle derin bir sarsıntı yaşayan Karadeniz, artık yeni umutlarla kültürünü yaşatmak ve korumak için daha çok çaba sarf etmekte. Şimdilerde Beyoğlu Metropolün önünden geçerken sesini duyduğunuz Erdal Bayrakoğlu (Ardeşenli Daviti Erdal) da bu kültüre sahip çıktığını gösteren insanlardan biri. On üç yıldır müzikle uğraşan Erdal Bayrakoğlu Zifona adlı albümü ile Karadeniz’in nasıl bir sevda olduğunu şarkıları ile anlatmak istiyor adeta.
Röportaj: Adalet Çavdar İsmail Bucaklişi’nin albüm kitapçığına yazdığı gibi “Gelenek devam ediyor!... Halk şarkılarını meta olarak gören anlayışın yerine ona layık olduğu değeri veren, yozlaştırmadan geliştiren, ileriye taşıyan yeni bir nesil doğuyor.” (ZİFONA: Denizden kopup geldi mi önünü kesmenin mümkün olmadığı fırtına (furtuna)…) Adalet Çavdar: Hakkınızda ufak tefek araştırmalar yaptım daha önce yapmış olduğunuz röportajlarınızı okudum ama biyografi niteliğinde bir şeyle karşılaşmadım. Erdal Bayrakoğlu on üç yıldır müzik piyasası içerisinde bunu bir çok yerde okudum ama Erdal Bayrakoğlu kaç yaşında, nereden geldi, müzikle uğraşmadan önce ne yapardı biraz bunlardan bahseder misiniz? Erdal Bayrakoğlu: Erdal Bayrakoğlu 1977’de Rize Ardeşen doğumlu. Benim babam öğretmen, ben üç aylıkken babamın tayini İstanbul’a çıkınca buraya yerleşmişiz. Onun dışında okullar oldu tabi liseyi meslek lisesinde okudum torna tesviye bölümünde. Müzikle ilk ilişkim ise lisede başladı Türk Halk Müziği korosu oluşturuluyordu ona solist lazımdı beni seçtiler. Üç bin kişilik bir okulda öğrenciydim ben, ilk konserimiz de üç bin kişilik olmuştu. A.Ç: On üç yıldır müzikle uğraşıyordunuz da neden albüm yapmıyordunuz, bunca zamandır nerelerdeydiniz? Ben sizi Barışa Rock ile tanıdım, insanlar sizi daha önce nerelerde gördüler. E.B: On üç yıl önce bu işe başladığımda Türk Halk Müziği ile uğraşıyordum daha sonra Anadolu Rock yapmaya başladım hem kimlik arayışı hem saund arayışı vardı kendimi hazır hissetmiyordum, yapmak istediğim müziği tam anlamıyla ifade edemiyordum. A.Ç: Peki, albüm bittikten sonra oh dediniz mi içinize sindi mi artık herşey? E.B: Tabii ki… Bu on iki türküyü yüzlercesinin arasından özenle seçtik içimize sinmesi için gereken çabayı sarf ettik. İlk başta kafamda ki saund biraz daha sertti aslında ama insanlar nasıl karşılayacaklar, benimseyebilecekler mi diye bazı korkularımız oldu. Kazım Koyuncu bunun önünü açmıştı, daha sert olmamalı diye düşündük bu yüzden yaptığımız albümün tam kararında olduğunu düşünüyorum. A.Ç: Grup arkadaşlarınız kimler biraz da onlardan bahsedebilir miyiz? E.B: Grup arkadaşlarım, gitaristim ve aynı zamanda aranjörüm yıllardır beraber aynı sahneyi paylaştığım Mehmet Yöntem (Konyalı), yine yıllardır beraber çalıştığımız bas gitaristimiz Volkan Doğan Kayıkçı (Bolulu), tulum çalan hem sahnede hem albümde beraber çalıştığımız İsmail Avcı (İsmanaşi, Pazarlı), kemençeci Kurtuluş İmamoğlu (Fındıklılı), davulcumuz Engin Aydınmakina (Eskişehirli) ve müzik yönetmenimiz Ercan Tanrıverdi (Muşlu). Bir grubu oluşturabilmek için aynı dünyayı paylaşabilmek gerekiyor biz beş altı kişi aynı dünyayı paylaşan aynı sesleri çıkarabilen insanlarız. A.Ç: Peki yakın zamanda konseriniz falan var mı? E.B: Şu anda daha netleşmemiş olan şeyler var Alibeyköy’de ayın yirmi dördünde bir konserimiz olacak demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği bir konser. Ramazan sonrasında ise tarihi tam belli değil ama Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde bir konserimiz olacak. Hem basına ve kamuoyuna tanıtma ve Erdal Bayrakoğlu’nun ilk solo konseri olacak. Beş yüz kişilik bir salonda olacak bunun duyurusunu da zaten netleşince www.erdalbayrakoglu.com dan ilerleyen günlerde öğrenebilirsiniz. A.Ç: Erdal Bayraoğlu neler yapacak? Öncelikle bir Harbiye konseri bekliyoruz.. E.B: Benim hayatımda bazı şeyler bir anda ağzımdan çıkar hayatımda hiç gitmediğim bir yerdir ve ben derim burada konser vereceğim diye. Çok ilginçtir lisede ilk gün kocaman bir salona doldurdular bizi müdür konuşma yapacak diye ben o zaman müzikle uğraşmıyordum ama ağzımdan çıktı bir anda ben bu sahnede konser vereceğim diye ve orada konser verdim de. Hedeflerimin arasında bir Harbiye konseri var. Yıllar önce Hey Gidi Karadeniz konserlerinin ilkinde ben de oradaydım Kazım benim arkadaşımdı bahsetmişti organizasyondan ve onu izlerken demiştim ben burada konser vereceğim diye aradan üç beş ay geçti ben Grup Munzur’un albümüne Çona Şkimi adlı parçayı okudum ama müziği farklıydı o zaman flemenko tarzında yapmıştık. Grup Munzur o parçayı okuyamayacağı için Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konserlerine beni davet etmişlerdi üç parçalık mini bir konser vermiştim Harbiye de o zaman… Ama bunun devamının gelmesini istiyorum, tabii insanlardan alacağımız tepkilerle şekillenecek her şey… Lazların Pir Sultan’ı: Helimişi Xasani A.Ç: Peki, sizin için önemli olduğunu öğrendiğim biri var Helimişi Xasani… Helimişi Xasani’nin Uça Biçi ve Zenis Vorti adında iki de türküsü var albümünüzde. Kimdir bu Helimişi Xasani? E.B: Benim tabirimle Lazların Pir Sultan Abdal’ıdır Helimişi Xasani. Yıllarca sürgün hayatı yaşamış, Sibirya’da kalmış. Sanatla çok yakından ilgilenmiş; resimler yapmış, şiirler yazmış, şarkı sözleri yazmış, derlemeler yapmış, edebiyatın neredeyse her dalıyla uğraşmış. Saygı duyulması gereken bir insan, çünkü Laz müziğine ve kültürüne çok emeği geçmiş bir örneği daha yok gibi. O zamanın koşullarına bakılırsa alt yapı yok teknoloji yok ama mükemmel eserler çıkartabilmiş bir insan. Günümüzde Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu ve Yaşar Kabaosmanoğlu’nun albümlerinde Sarpi Moleni, Cayişi Birepe ve benim albümümde de Uça Biçi ve Zenis Vorti adlı besteleri var. A.Ç: Diğer albümler de nelerle karışılacağız, ilerisi neler düşünüyorsunuz? E.B: Bizim albümümüzde eksiklerimiz oldu Karadeniz müziğini, Laz müziğini tam anlamıyla tanımıyorduk. Lazca Rock yaptık, türküler söyledik ama daha önce bağlama ile söylüyorduk. Tulum ve kemençeyi albüm sürecinde tanımaya başladık ama albüm bitmişti o zamana kadar da… Onun için bundan sonra ki albümlerimiz de kendini tekrar eden albümler olmayacak üstüne bir şeyler koymak gerekiyor. Artık tulumun kemençenin nasıl kullanıldığını daha iyi anladık. Saundumuz yine aynı olacak, rock alt yapı kullanacağız ama otantik enstrümanlarımıza da her zaman yer vereceğiz. A.Ç: Albümünüzde sözü ve müziği size ait olan bir parça var Çona Şkimi bunun dışında da yaptığınız parçalarınız var mı, bunlar ilerleyen zamanlar da karşımıza çıkacak mı? E.B: Böyle bir çalışma yapmak için kafanın rahat olması lazım ama şu anda ZİFONA’nın promosyonları ile uğraşıyorum o yüzden beste yapmakla pek yoğunlaşamıyorum ama tabii ki olacaktır. Benim annemin dedesi de ozandı ondan kalan sözler var belki onlara müzik yapacağız, bestelerine söz yazacağız bir şekilde repertuarımızı oluşturacağız. A.Ç: Karadeniz müziği ya biz çok içerisinde olduğumuzdan ya da gerçekten öyle şu sıralar çok fazla ön plana çıkmaya başladı. Sizce Karadeniz müziği nasıl bir yerde duruyor, hak ettiği değeri görüyor mu? E.B: Eskiden Karadeniz müziği alt yapısız tulum ve kemençe ile yapılan sadece o yörenin insanlarının dinleyebileceği bir müzikti. Kazım Koyuncu’yla, Birol Topaloğlu’yla, Fuat Saka’yla, Volkan Konak’la artık bir orkestrasyon müziğine dönüştü ve Metropol’de ve böylece insanların, Laz olmayanların ya da Laz olup da kendi kültürünün farkında olmayan insanların da dikkatini çekti. O yüzden şimdilerde biraz daha popülaritesi arttı. A.Ç: Karadeniz kültürüne hizmet etmiş bizim bilmediğimiz tanımadığımız bir sürü insan vardır elbette gençlere biraz tavsiyelerde bulunsanız, hani araştırsak bulsak kimler vardır diye bize birkaç isim söyleyebilir misiniz? E.B: Bunlara ulaşmak da bir meziyet aslında çünkü kayıtları yok bunların. Helimişi Xasani zeki bir adammış kayıt almış eski çift taraflı bantlara, ama bizim onları çözmemiz çok zor oldu. Maçkalı Hasan Tunç’un eserlerini Kalan Müzik toparladı bir albüm yaptı. Şu anda Karadeniz müziğinde en popüler olan parçaların bestecisidir. Hasan Güngör var ama kayıtları var mı yok mu bilmiyorum. A.Ç: Sizce Karadeniz kültürünün yaşatılması daha çok yeşertilmesi için neler yapılmalı? E.B: Aslında bunu cevaplamak için sosyolog olmak lazım ama sonuçta biz de oranın kültüründen geldik. Ben İstanbul’da büyümüş bir insanım ama kendi kültürümü biliyorum çünkü öyle yetiştirildim. Öncelikle o dili biliyorum ailem Lazca konuşuyordu ben de onlardan öğrendim. Geliştirilebilmesi için önce insanların kendi dillerine kendi müziklerine sahip çıkmaları ön yargılı davranmamaları gerekir. A.Ç: Bir de kendimizden olana da pek sahip çıkmıyoruz ya da şartlar gereği çıkamıyoruz bu da biraz yıpratıcı oluyor sanırım… E:B: İnsanlar değer verdiklerini bir yere getirmek zorundalar. Beni bir yere çıkart ki bende seni arkamdan çekebileyim. Çünkü ben bir kültürü temsil ediyorum bir kültürün müziğini yapıyorum bunu devam ettirebilmek için ayakta durmak zorundayım. Bunu da albümün alınması ile konserlerimin desteklenmesi ile sağlayabileceğim. Eğer bu yapılmazsa ben bu kültürü yaşatmak için çaba sarf ederken çok zorlanacağım ve o zaman çok da sağlıklı çalışmalar yapamayacağım bu yüzden biraz daha duyarlı olmak gerektiğine inanıyorum. İnsanlar şarkılarımız internetten indirmeye başlamış… Bir yandan bu insanlara kızamıyorum, bir yandan da kızıyorum gerçekten. Çünkü çok emek verdik sekiz ay stüdyoda yattık kalktık bunun öncesinde ki, repertuar çalışmaları da bir o kadar yorucu geçti. Benden de öte İsmail Bucaklişi diye bir adam var. O adamın bana, Laz müziği, Karadeniz müziği yapan herkese çok büyük desteği vardır. Yıllarca derlemeler, destanlar, ağıtlar topladı bize sundu. Bunların içerisinden çıktı bu şarkılar bu emeklerin bütününü birkaç dakika içerisinde hiçbir ücret ödenmeden hiç edilmesi beni üzüyor tabi. A.Ç: Karadeniz’in, Karadenizlinin uğraştığı bir sürü sorunlar var Çernobil, nükleer santraller, sahil yolu davaları derken sizce sesimiz gerçekten çıkarabildik mi yoksa başımız ezilir korkusu ile birazcık sineye mi çektik. E.B: İnsanları yıldıran, bastıran, mücadele şevkini kıran bu politika. Ama yine de insanların mücadele ettiğini bilmek biraz huzur veriyor çünkü tüm bu olup bitenlere duyarlı insanlar sahip çıkıyor, birileri hala bırakmadı bazı değerlerin peşini bu işte bize umut veriyor. “Sırtımı Karadeniz dağlarına yaslayabiliyorum” A.Ç: Derler ya hani Karadeniz insanın içinde bir sevdadır diye Karadeniz Erdal Bayrakoğlu’nun içinde nasıl bir sevda… E.B: Ben zaten oranın çocuğuyum orada doğdum… Karadenizli olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatabilseydim herkese herkes herhalde Laz olurdu, Karadenizli olurdu. Aslında biz şarkılarımızla, bestelerimizle, müziğimizle bunu anlatmaya çalışıyoruz. Karadeniz çok büyüleyici bir yer yeşili, mavisi, kahverengisi ile bütün renkler orada sanki… Her söylemimde şunu derim “ben Lazım, ben Karadenizliyim” orada bir güven var, sırtımı o dağlara yaslayabiliyorum, gözlerim o maviye bakabiliyor işte bunu kaybetmemek gerekiyor. Ama o sahil yolu projesi yüzünden artık o maviyi de göremez oldum. A.Ç: Albümünüzle bir şekilde ortaya çıktınız ve yavaş yavaş albümünüz kendini tanıtmaya başladı artık. Benim merak ettiğim Erdal Bayrakoğlu’nun kendisi o sahnede o kadar insanı coşturup horon ettirirken yada hüzünlendirirken neler hissediyor? E.B: Ben bunu yıllardır hep yaşıyorum sahneye çıkınca her şey bambaşka oluyor. Orada bir acayip hissediyorum kendimi çünkü orada o insanlar seni dinlemeye gelmişler sen onların bir şekilde sesi oluyorsun onların söylemek istediklerini söylüyorsun, onların duygularını ortaya çıkarıyorsun bu sana acayip bir şekilde gurur veriyor anlatamıyorum o duyguyu ama. Sahnedeki Erdal’la aşağıdaki Erdal çok farklı oluyor, bambaşka bir atmosfere giriyorsun. Sahneye çıkmak lazım bunu anlamlandırabilmek için. A.Ç: Barışa Rock karşı bir festivaldi ve orada yer aldınız o sahnede ne hissettiğinizi merak ediyorum? E.B: Aynı şeyleri paylaştığın insanlara müzik yapmak daha farklı. Ben savaş olarak görmüyorum olup biteni, katliam olarak görüyorum. İnsanlar katlediliyor, nükleer santraller yapılıyor insanlar kanser oluyorlar... Bunlar gibi bir sürü örneğe ses çıkartabilmek önemliydi. Çünkü orada tek bir hedef vardı insanların uğradıkları haksızlıklara, eziyetlere, katliamlara, ölümlere bütün kötü olaylara karşı tek bir ses çıkartabilmek hedefi vardı ve o hedefe ulaştık bu yüzden çok büyük bir gururla indik o sahneden. A.Ç: İstanbul, kocaman şehir... İnsanlar birbirlerine uzak ve yabancı… Nasıl yan yana geleceğiz? E.B: İstanbul çok büyük ve insanlar birbirlerine çok yabancı ben bunu bir devlet politikası olarak görüyorum. İnsanlar yoksullaştıkça korku vermeye başlıyorlar kapkaç olayları, tecavüzler, mafyalar… İnsanlar yanlarında yürüyen yada otobüste yanına oturan insanlardan bile şüpheleniyorlar yanında bombamı var yoksa bu benim çantamı mı çalacak diye hep bir yanımız diken üstünde. Bu korkular oldukça sosyalleşemiyorlar... Ben aslında insanların sosyalleşebildiği yerlerin otobüsler ve toplu taşıma araçları olduğunu düşünüyorum sadece orada bir arada olabiliyorlar. Onun dışında da insanları sosyalleştirebilmenin sanattan geçtiğine inanıyorum ki ona da ülkemizde verilen değer ortada…
| |
|